Tarikatların ne
olduğunu kamil manada anlamak için ilk önce şeriatin ne olduğunu
bilmek gerekir. Allah'ın (c.c.) şeriatini tam manasıyla içine
sindirmiş bir insan, kabullenmiş bir insan tarikatın eksikliğim
kendi bünyesinde zaten hissetmeye başlar. Çünkü Allahu Teala'nın
nizamını, şeriatini içine sindirip kabullenen her insanda bu nizamı
hayata geçirip, yaşayıp yaşatması gereği hasıl olur. îşte tarikatta
bu nizamı, bu şe-riati en iyi şekilde takva üzere hayata geçirip
yaşama şeklidir. Şeriat kurallar ve bu kuralları tam olarak bilmektir.
Tarikat bu kuralları tam manasıyla yaşamak ve yaşatmak yoludur.
Yoksa birçok insanımızın anladığı manada tarikat, dünyadan elini
eteğim çekmek sadece kendini ibadete vermek değildir. Çünkü Rasulullah
(s.a.v.-) ashabı ve gerçek tarikat erbabları böyle yapmamışlardır.
Onlar aksine şeriat! bütün incelikleriyle ilmi manada bilip, takva
üzere yaşamış, aynı zamanda ticarette yapmışlar, devlet işleri
ilede uğraşmışlar, ailevi düzenlerim de devam ettirmişlerdir.
Yani evlenmişler ve çoluk çocuğa da karışmışlardır. Kısaca Allahu
Teala'nın helal kıldığı her şeyden fayda-lanmışlardır.
Dinimizdeki yerine gelince, Cenabı Hak (c.c.) Kur'an'da, Yunus
suresi: 62, 63, 64. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
"iyi bil ki Allah'ın veli kullarına hiçbir korku yoktur
ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar ki inandılar ve korundular.
Dünya hayatında da ahirette de müjde onlara, Allah'ın kelimeleri
(sözleri) asla değişmez, işte bu büyük bir kurtuluştur."
Tarikatları veli mektepleri olarak kabul edersek, Allah'ın bu
va'dini de bunun yanma koyarsak tarikatların dinimizdeki yeri
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bununla birlikte, dinde yani şeriatta olan herşeyin zahiri ve
batını şekilde araştırılmış daha saflaştırılmış şekli vardır tarikatta.
Bu araştırma ve saflaştırma kulların daha iyi anlaması ve daha
kolay ve zevk alarak yaşaması doğrultusundadır. Tarikat, nefisle
yani insanın kendi içindeki gurur, kibir, riya gibi kötü hasletleriyle
mücadele etmesidir, zira bir muharebe sonunda Rasulullah (s.a.v.)
ashabına asıl muharebenin yeni başladığım söyleyince ashab "Ya
Rasulullah bu çetin ve kanlı muharebeden daha büyük ne olabilir
ki?" diye sormuşlar O da: "Nefislerimizle olan savaşımız
yeni başlıyor, ganimet dağıtımında esirlere mua melede nefislerinize
uymayınız," diye öğütlerde bulunmuştur. Yani tarikatı öğütlemiştir.
Tarikat, şeriat üniversitesinin doktora yapma bölümüdür. Bu doktora
yapmaya hak kazanmış kamil insan ilk önce doktor olur, sonra doçent
sonra da profesör. Ama bu makamlara gelebilmek için ilk önce şeriatın
ilk okulunu, orta okulunu, lisesini ve üniversitesin! okumak ve
mezun olmak gerekir.
Herhangi bir tarikata girmek şart mıdıra gelince, insan
manevi açıdan olgunlaşmak, nefsinin heva ve heveslerinden kurtulmak,
kendi içini temizlemek, şeriat! kamil manada yaşayıp yaşatmak
mana aleminde yükselmek niyetinde ise şarttır.
Tarikat kulların toplum hayatında, aile hayatında, iş hayatında
kısaca her sahada yaradanından korkması, yüreğinin onun adı anıldığında
bile titremesi halidir. Sözün özü her gönüle manevi bir jandarma
manevi bir bekçi koyma halidir. Hal böyle olunca hangi insan bunu
istemez? Hangi insan buna karşı çıkabilir.
Onun için şeriatin inceliklerim bilmek isteyen her insan için
bir tarikat yolu şarttır diyebiliriz. Kısaca şeriatsiz olgunlaşmış
bir tarikat hayatı, aynı şekilde tarikatsiz olgunlaşmış bir şeriat
yaşantısı düşünülemez.
Tarikatların zahiri, pratik manasım birkaç cümle ile özetledikten
sonra, fakirane dilimizin döndüğü kadar biraz da batını (gizli)
manasından bahsetmek isteriz.
Tasavvuf yolu, yani tarikatlar, mana aleminde, ba-tını alemde
devamlı surette Allah'ı (c.c.) hatırlamak ve sürekli ondan korkmaktır,
însan nasıl zahirde hazır-ladığı, düşündüğü şeyden uzak kalamazsa,
işte tari-katta insana hatırlattığı şeye yani Allah (c.c.) ile
de-vamlı birlikte olnaaya sevk eder ve sürükler. Nitekim Cenabı
Hak zülciel h.z. Maide suresi 35. ayetinde me-alan şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler, Allah'tan korkun ona (yaklaşmak) için vesileler
arayın ve onun yolunda cihad edin, ta ki muradınıza eresiniz."
Tarikat insanı Allah'a yaklaştırır ve Allah ile bir-likte kılar.
Tarikat insanın Allah için gözünden dökü-len yaştır. Gönlündeki
nefsi emmaresiyle savaştır. Ta-rikat şeriat gemisine binip, denize
açılmak ve o engin-lerdeki sırları, güzellikleri keşfetmektir.
Tarikat bü-tün alemi yaradanının gözüyle görmek ve bütün mah-lukatı
yaradanından ötürü sevmektir. Kısaca tarikat bütün gönülleri birleştirip
Allah'a doğru yürümektir.
Mevlana hazretleri ne güzel söylemiş:
"Aşıkların sevinci ve gamı sadece Allah'tır. Onla-rın el
emekleri ve ücretleri de yine O'dür. Her kim de Allah'tan başkasına
bir aşk varsa o aşk şeker yemek kadar tatlı da olsa yine can çekişmek
kadar acıdır." Yine Peygamber (s.a.v.) Efedimiz Rabb'ine
şöyle iltica ve niyaz eder ve der ki: "Senin öfkenden rızana
sığını-rım, Ya Rab! Senden Sana sığınırım" Evet tarikat Al-lah'tan
yine kendisine sığınma yöntemidir. Tarikat ya-radanın kapısından
başka gidilecek bir kapı olmadığı-nı benimseten yoldur. Bunların
ötesinde tarikat aklın
bile idrak edemediği olağan üstü halleri yaşamaktır. Özetle tarikat
yine Peygamber'imizin:
"Allah'ın ahlakı ile ahlaklanınız." hadisinin
özüdür, içeriğidir.
Tarikat altunu has hale getirmektir. Daha sonra da bu has altunu
kalıplara dökmek ve ondan çeşitli güzellikteki mücevherat ortaya
çıkarmaktır.
Tarikat, şeriattaki su ve toprak ile yapılan temizlikle yetinmeyip
kalpleri temizleme yoludur.
Tarikat Ramazan orucunu tutan bir insanın yemek içmek şöyle dursun
orucu bozulacak
korkuşu ile kötü sözden, gıybet etmekten bile korkmağı halidir.
Tarikat, Allah demektir. Allah'ı sevmektir, O'ndan korkmaktır.
O'nun kapısından başka bir kapı aramamaktır.
Tarikatı zahiri batını manada makul ve anlaşılabilir ölçülerde
dilimizin döndüğü şekilde açıklamaya çalıştıktan sonra, şimdi
de tarikat nasıl başlar ve nasıl devam eder? Bunun
zerine birkaç kelam etmek isteriz.
Tarikat yolu murad etmekle başlar. Zaten mürid demek murad etmek
demektir. Daha sonra önceden bahsettiğimiz gibi şeriat üniversitesin!
bitirmiş bir profösörün (Kamili mürşidin) eteğine yapışmak ve
onun derslerine katılmakla devam eder.
On iki hak tarikat ve bunların çeşitli kolları vardır. Bunların
bir kısmı günümüze kadar ulaşmamış ve yine bir kısmı da özünden
çıkanlarak yani tahrib edilmek sureti ile gayesinden saptırılmak
istenmiş olsa bile yine de gerçek ve hak olan tarikatların ve
onları canları pahasına yaşatmaya çalışan kamili mürşidlerin bugüne
dek Elhamdülillah varlıklarım koruyabil-meleri büyük sevinç ve
öğünç kaynağımızdır.
Geçmiş asırlarda ve günümüzde her ne kadar benimsenmeselerde tarihe
baktığımızda bütün maddi manevi icadların; ilimlerin ve fetihlerin
altında o tarikatların ve onların kamili mürşitlerinin manevi
imzaları açık açık görmemiz büyük bir gerçektir.
Cebir ilminin temelinde ve hatta isminde bile bir Allah dostunun
imzası vardır. Tıbbiyede îbni Sina hakeza öyle yine Osmanlı împaratorluğunun
kurulmasında Şeyh mürşid Edebali'nin imzası İstanbul'un fethinde
büyük mürşid Akşemseddin Hz.nin imzasım (manevi) bulmak her kesim
insan tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Günümüzde maalesef tarikat yollarının önünün kesilmek istenişi
bu yolların yadırganışı, yok sanılma-sı, bizleri yukarıda saydığımız
zahiri ve batınî ilimlerden yine aynı şekilde zahiri ve batınî
fetihlerden uzaklaştırmış, bizi bize hiç yakışmayacak şekilde
bir zamanlar ismimizden bile çekinen kavimlerin kapısında dilenci
durumuna düşürmüştür.
Evet geçmişte Allah'ın dostlanna sahip çıkan ve onların yollarına
maddi ve manevi destek veren top-lumları Cenabı Hak yüceltmiştir.
Şimdi ise onları yadırgayan, küçümseyen, yok sayan, ezen toplumların
durumuda ortadadır.
Yukarıda belirttiğimiz on iki tarikattan biri de Ka-diri tarikatıdır.
Adım zamanın en büyük mürşidi, alimi olan Gavsulazam AbduiKADÎR
Geylani hazret-lerinden almıştır. Kadiri tarikatının ve diğer
tarikat-ların piri ve yol gösterenidir. Burada manevi rütbele-rin
en büyüğü olan "Gavsül-Azam" nedir? onu açıkla-mak isteriz.
Her toplumun manevi bir büyüğü bir manevi başı vardır. Bu baş
o topluluğun kutubudur. Bütün zahiri ve manevi olgunluğu şahsında
toplamış olan bu kutu-ba GAVS denir. Her devirde bir tanedir,
işte kendi devrinin, kendi asrinin en büyüğü, Gavsül Azam'ı da
Abdülkadir Geylani hazretleridir.
Günümüzden 945 yıl önce yani hicri 471 yılında "Geylan"
kasabasında dünyaya gelmiştir. Bu fani alemde 90 yıl yaşamış ve
ebedi aleme göçmüştür. Ba-bası Seyyid Ebu Salih'tir.
Soyu baba tarafından Hz. Hasan (r.a.) Efendimize, anne tarafından
Hz. Hüseyin (r.a.) Efendimize daya-nır. Yani anne ve baba tarafından
soyu Peygamber Efendimiz'in torunlarına dek uzanır.
Abdülkadir Geylani Hazretleri Hanbeli mezhebinde idiler.
Türbesi Bağdat'tadır.